Perşembe, Eylül 07, 2006

Salı, Haziran 20, 2006

Gecen Cuma aksami, Cevizkabuğu programina telefon ile katilan Profesor Yaşar Nuri Öztürk, Basbakan Erdogan’in AB ile yasanan son Kibris krizi ile ilgili olarak gosterdigi sert tutumuna destegini ifade ederken “umarim bu da zina kanunu meselesine benzemez” seklinde bir yorumda bulundu.

Tabii atif bir zaman once, yanilmiyorsam gecen yil idi, hukumetin zina’yi kriminalize etme yasama tesebbusunun AB tarafindan tepki gosterildikten sonra geri cekilmesiyle ilgili olay.

Programa katiliminda, Yasar Nuri Ozturk’un bir parti baskani sifati tasimasi da ayrica dikkatimi cekti.

Yani aldigimiz mesaj su ki Ozturk’un partisi iktidar olursa kendisi ve partisi bu tur yasalari getirmek niyetindedir.

Ne guzel.

Bu yasalar Pakistan’da 1979’dan beri mevcut ve Ingilizce’de “Hudood Ordinance” olarak aniliyor.

Yirmi bes yildan fazla uygulandigi halde yasanilan adaletsizlikler yuzunden tartisilmasina (BURADA) devam edilen (ve tartismanin bir yorumu da BURADA) bu yasalar Turkiye icin akil kari mi yani ?

Pakistan bu sakat yasalardan yakasini kurtarmaya calisirken bizimkiler sanki marifetmis gibi “evet biz bunlari uygulayacagiz” demekten utanacaklari yerde gurur duyuyorlar.

Cuma, Mayıs 19, 2006

Aramızda yedi kardeş vardı. İlki evlendi ve öldü. Çocuğu olmadığından karısını kardeşine bıraktı. 26 İkincisi, üçüncüsü, yedincisine kadar hepsine aynı şey oldu. 27 Hepsinden sonra kadın da öldü. 28 Buna göre diriliş günü kadın bu yedi kardeşten hangisinin karısı olacak? Çünkü hepsi de onunla evlendi.›› 29 İsa onlara, ‹‹Siz Kutsal Yazılar'ı ve Tanrı'nın gücünü bilmediğiniz için yanılıyorsunuz›› diye karşılık verdi. 30 ‹‹Dirilişten sonra insanlar ne evlenir, ne de evlendirilir, gökteki melekler gibidirler. 31 Ölülerin dirilmesi konusuna gelince, Tanrı'nın size bildirdiği şu sözü okumadınız mı? 32 ‹Ben İbrahim'in Tanrısı, İshak'ın Tanrısı ve Yakup'un Tanrısı'yım› diyor. Tanrı ölülerin değil, dirilerin Tanrısı'dır.›› (Matta 22:25-32)

Rab ISA daha once sorulan tum sorulara yanit vermedi mi ?

Hatta bu sorular hala soruluyor ve sorulmaya devam ediliyor.

Kendisi tekrar dondugunde insanlara “benim sozlerime nicin inanmadiniz?” diye soracaktir.

"Yer ve gök ortadan kalkacak, ama benim sözlerim asla ortadan kalkmayacaktır"

(Matta 24:35)

Cuma, Mayıs 12, 2006

Ilk 10'a girmisiz. Hem de iki kere:BURADA .

Çarşamba, Mayıs 03, 2006

Cuma, Nisan 28, 2006

Rice Atina'da.




Su Rumlar ne yaygaraci, yahu.

Pazar, Nisan 16, 2006

14.04.2006 tarihli kose yazisinda Etyen Mahçupyan soyle yaziyor :

(...)Diğer bir deyişle siz istediğiniz kutsalı seçmekte ben de onu istediğim gibi ‘eleştirmekte’ serbestim. İsterseniz siz de benim kutsalımı ‘eleştirerek’ karşılık verebilirsiniz... Bu anlayışta bir dünyanın sağlıklı bir toplum üretmesinin önkoşulu herkesin liberal olmasıdır. O zaman sorun çıkmaz ve herkes kendi alanına ve haklarına razı olur. Nitekim liberalizm de zaten herkesi liberal varsaymaktadır. Farklı ideolojilerin varlığı kabul edildiğinde bile, bu ideolojilerin farklı zihniyetlere oturdukları, dolayısıyla farklı değerlerden beslendikleri göz ardı edilmekte ve sanki herkes liberalizmin ‘üst’ kurgusuna uygun bireyler olmak zorundaymış gibi davranılmaktadır.


Mahcupyan Liberalizm'in "ust kurgusu"ndan soz ederken bunu her zaman toplumsal ve hukuki bir kontekstin icinde algilandigini goz ardi edip bir tur kisisel bir tavir haline sokmak istiyor. Daha sonra bu eksiklik, Mahcupyan'in yazinda gorecegmiz gibi, kendi icinde celisik bir durum sergilemektedir.

Bir de "liberalizm ust kurgusu"nu elestirip bunu kotu bir seymis gibi gostermek isteyen Mahcupyan alternatif bir "ust kurgu" olarak "demokratligi" onermek istiyor.

Buna karşılık demokratlık başkalarının kutsalını felsefi anlamda kendi kutsalıyla bütünleştirir. Çünkü demokratlık kendi kutsalınızın bir öznel tercih olduğunu ve diğer öznel tercihler karşısında hiçbir kategorik üstünlük taşımadığını kabul etmenin ötesinde, diğer kutsalla ilişki aramayı da gerektirir...


Demokrat "halk" veya "toplum" anlamina gelen "demo" sozcugun yonetim anlamina gelen "krasi" sozcugunden meydana gelen ve "halk'in egemenliginde yonetim" icin denir.

Peki "kutsallarla butunlesmek" mavali nereden cikiyor ? Nedir bu "demokratlik" bayragi altinda uydurulanlar? Olsa olsa demokrat olan kisi halkin cogunlugu tarafindan uyugulanan yonetim bicimin taraftaridir. O kadar. Kisisel dinamikleri ve gorunguleri toplumsal dinamiklerden ve gorungulerden ayirt edememek her zaman eksik analizlere gorturur.

(...)Ama biz birbirimize benzemiyoruz ve gerçek konuşma ihtiyacı birbirine benzemeyenler arasındadır. Nitekim demokratlığın günümüz dünyası açısından gereği de burada. Çünkü dünya konuşmayı unutmuş durumda... Hatta liberalizm sayesinde konuşmanın gereksizliği bile savunulabilmekte...



Iste Mahcupyan'in celisik kurgusu burada ortaya cikiyor : liberal olmayan bir ortamda yani fikir ve inanc ozgurlugun taninmadigi bir ortamda "birbirine benzemeyen insanlari" birbirleriyle konusmaya nasil tesvik edersin ki ?


Liberaller konuşmayı hep ‘müzakere’ olarak algılıyor ve birinin galip çıkacağı bir çekişme sanıyorlar. Çünkü liberaller gerçekten de böyle davranıyor, karşılıklı tavizle gelinen bir uzlaşmadan ötesini hayal dahi edemiyorlar...


Taraflar nicin ille tavize zorlanmak istesin ki ? Liberalizm'in daha uzun bir tarihi oldugu Bati toplumlarin icinde kendi inanc ve dusuncelerinde kimseye taviz vermeden yasalar icinde yasam ve faaliyetlerini surduren cok sesliligi yok etmek istemektir bu.

Oysa demokratlar için konuşma kazanılacak bir müzakere değil, karşındakini anlamak üzere yürütülen bir arayıştır. Her iki tarafın da demokrat bir kültürde buluşması, her iki tarafın da değişimini ima eden bir ortak bakışın sinerjisini ima eder. Sağlıklı birlikteliklerin önkoşulu da budur, herkesin kendine bakıp ötekini sanal olarak ürettiği bir liberal dünyanın soyut bireyselliği değil.


Sinerjiye minerjiye gerek yok. Nicin ? Cunku "demokratlik" kisisel bir dinamik degil toplumsal bir dinamiktir. Mahcupyan bu yazisinda "liberalizm" ve "demokrat" gibi kavramlari tam anlamadan ve carpitarak ele almis ve bize bunlarin cambazligini yapmaya kalkiyor.

Cumartesi, Ocak 21, 2006

Islam elden gidiyor” soylemleri.

Arada bir boyle provokasyon yapmak lazim ki insanlar korksun. “Islam elden gidiyor, Islam elden gidiyor” turunden yazilar gunumuzde biraz cok ortaya cikiyor.

Hayret degil mi ? 80 yillik cumhuriyet donemi boyunca Islam elden gitmemis de bir Islami parti tek parti olarak iktidar oluyor da birden bire herkes “Islam elden gidiyor” diye haykiriyor.

Bu modayi baslatan Rahsan Ecevit hanim’in kendisidir. (Oyle ya Cumhurbaskanlik secimleri icin AKP’ye biraz yatirim yapmak, biraz yaranmak lazim).


Aslinda korkacak merak edecek bir sey yok : Turkiye’de Islam “dini” elden gitmiyor. Boyle korkular hortlatarak her zaman baska amaclara hizmet edilmek isteniyor.

AKP’nin diyanet isleri bakani olarak, Ali Bardakoglu’nun yeni ve ilginc politikalar uyguladigini goruyoruz. Misyonerleri yakin takip’e alinmasi ve onlarin notralize edilmesinden yana.

Siyaset’e karismayi cok isteyen baska bir dinsel kurum olan Katolik Kilisesi de ayni anlayista. Katolik kilisesi dunyada fakat ozellikle Avrupa’da uzun zamandan beri etkinligini kaybetmektedir. Buna neden olan faktorlerden sadece bir tanesi de son yillarda Avrupa’da Musluman nufusun cok artmasidir. Bir de Islam teroru korkusunu da ilave edersek Katolik kilisesinin boyle bir portre karsisinda kendini ne kadar caresiz hissettigini daha iyi anlayabiliriz.

Peki bu durum karsisinda Katolik kilisesi ne yapmali?

Katolik kilisesi muhatabi olabilecegi bir Islami Papa ister. AKP hukumeti de halifeligin gelmesine “hayir” diyecek durumda olmadigi halde ordudan biraz cekindigi icin herhalde bu konuda acikca pek birseyler soylemiyor. Ama yine de bos durmuyor. Abdulhamid’in rehabilitasyonu da Islami dusunurlerin gundem konusu olduguna gore birileri buna zemin hazirlamak istiyor demek.